Amine validemiz, nurlu yavrusunu kucağına aldığında, kocası hazret-i Abdullah’ın vefat acısını unutur gibi oldu. Dokuz gün emzirdikten sonra da, Ebu Leheb’in cariyesi olan Süveybe Hatun birkaç gün süt annelik hizmetinde bulundu. Süveybe Hatun daha önce de hazret-i Hamza’yı, sonra da Ebu Seleme’yi emzirmişti.

O zamanda Mekke halkı, adet olarak, çocuklarını bir süt anneye verirlerdi. Havası iyi, suyu tatlı olan civar yerlerdeki yaylalara gönderilen çocuklar, bir müddet, verildikleri süt annelerinin yanında kalırlardı.

Buna Mekke’nin sıcak havası sebep oluyordu. Her sene bu maksatla Mekke’ye pek çok hanım gelirdi. Bunlar emzirmek için birer çocuk alıp giderlerdi. Çocukları büyütüp teslim edince, pek çok ücret ve hediyeler alırlardı.

Peygamber efendimizin doğduğu sene de yaylalarda yaşayan Beni Sa’d kabilesinden birçok hanım, süt annelik niyeti ile Mekke’ye geldi. Her biri emzirmek üzere birer çocuk almıştı. Beni Sa’d kabilesi, Mekke civarındaki kabileler arasında; şerefte, cömertlikte, mertlik ve tevazuda ve Arapça’yı düzgün konuşmakta pek meşhurdu.

Bu kabileden Halime Hatun şöyle anlatır:

“Çok fakirdik, sıkıntı içindeydik. Bazan üç gün geçmesine rağmen ağzıma bir şey koymazdım. Sütüm azdı. Buna rağmen Allahü teâlâya şükrederdim. Bir gece sahrada uyuyakalmıştım. Rüyamda bir şahıs beni sütten ak bir suyun içine daldırdı ve; “Bu sudan iç” dedi. Kanıncaya kadar içtim. Sonra içmem için yine zorladı. İçtikçe içtim, baldan tatlı idi. ‘Sütün çok olsun ey Halime! Beni tanıdın mı?’ diye sordu. Tanımadığımı söyleyince; ‘Ben senin sıkıntılı halinde ettiğin hamd ve şükrünüm. Ey Halime! Mekke’ye git. Orada sana bir “Nur” arkadaş olur, bereketlerle dolarsın. Bu rüyayı da kimseye söyleme!’ dedi. Uyanınca göğüslerimi süt ile dolu bulduğum gibi sıkıntı ve açlığın da beni terkettiğini gördüm.”

Kıtlıktan dolayı, ücretle çocuk emzirip sıkıntılarını gidermek üzere, diğer senelere nisbetle; daha çok süt annesi gelmişti Mekke’ye. Hepsi de zengin ailelerin çocuklarını almak telaşı içinde idi. Acele ile gelen kadınlar, birer çocuk almışlardı.

İffeti, temizliği, hilmi yani yumuşaklığı, hayası ve güzel ahlakıyla tanınan Halime Hatun, ise bindikleri hayvan zayıf olduğu için Mekke’ye gelmekte geç kalmışlardı.

Fakat bu gecikme onlara, aradıklarından daha fazlasına kavuşmaya sebeb olmuştu. Kocası ile Mekke’de dolaşarak zengin ailelerin çocuklarının alınmış olduğunu gördüler. Lakin boş dönmek de istemiyorlardı. Bir çocukla dönmek tek arzuları olmuştu.

Nihayet hürmet celbeden ve siması çok sevimli olan bir zatla karşılaştılar. Bu, Mekke’nin reisiAbdülmuttalib idi. İsteklerini öğrendikten sonra, torununu almalarını, bu sayede, büyük devlet ve saadete kavuşacaklarını söyledi.

Abdülmuttalib’in muhabbeti ve yakınlığı onları kendisine çekiyordu. Teklifini hemen kabul ettiler. Sonra yaşlı dede, Halime Hatun’u hazret-i Amine’nin evine götürdü. Nur çocuk uyuyordu...

Hayret içinde kalıp bir anda O Nura, öylesine ısındı ki, gönlü uyandırmağa razı olmadı. Elini göğsüne koyunca, uyandı ve ona bakıp tebessüm etti... Abdülmuttalib, bana dönerek; “Sana müjdeler olsun ki, hanımlar içinde senin gibi nimete kavuşan olmadı” dedi.